İçindekiler
- 1 Tutuklanırsam Haklarım Nelerdir?
- 1.1 1. Tutuklama Kararı Nedir?
- 1.2 2. Tutuklanan Kişinin Hakları Nelerdir?
- 1.2.1 2.1. Tutuklanma veya Suçlanma Nedenlerini Öğrenme Hakkı
- 1.2.2 2.2. Haklarını Öğrenme Hakkı
- 1.2.3 2.3. Kanıtlara Erişim Hakkı
- 1.2.4 2.4. Avukat Yardımından Yararlanma Hakkı
- 1.2.5 2.5. Susma Hakkı
- 1.2.6 2.6. Kefaletle (Güvenceyle) Salıverilmeyi İsteme Hakkı
- 1.2.7 2.7. Yakınlarıyla Görüşme Hakkı
- 1.2.8 2.8. Tutukevindeki Koşullara İlişkin Haklar
- 1.2.9 3. Tutuklama Kararına İtiraz
- 1.3 4. Haksız Tutuklama Nedeniyle Tazminat Davası
- 1.4 5. Ceza Yargılaması Sürecinde Avukatın Önemi
- 1.5 Avukat Desteği
- 1.6 Gizlilik
Tutuklanırsam Haklarım Nelerdir?
Tutuklanmak, bireylerin özgürlüğünü ciddi anlamda kısıtlayan ve hayatlarını etkileyen bir süreçtir. Ancak bu süreçte, hukukun size sağladığı pek çok önemli hak vardır. Kişilerin suçlu olup olmadıkları yargılama süreciyle kesinleşmediğinden, tutuklama süresince haklarınızın farkında olmak, savunmanızı en iyi şekilde yapabilmeniz için kritik önemdedir.
Tutuklandığınızda haklarınız neler?
- Tutuklanma nedenlerinizi öğrenme hakkı,
- Avukat yardımı alma hakkı,
- Susma hakkı,
- Kanıtlara erişim hakkı,
- Kefaletle serbest kalma talebi,
- Yakınlarınızla ve avukatınızla görüşme hakkı gibi temel haklarınız hakkında bilgi edinmek, sizi savunmasız hissetmekten koruyacak en önemli adımlardan biridir.
Bu rehberde, tutuklama sürecinde sahip olduğunuz hakları tüm ayrıntılarıyla inceleyecek ve bu süreçte nasıl korunabileceğinizi anlatacağız.
1. Tutuklama Kararı Nedir?
Tutuklama kararı, ceza muhakemesi hukukunun en temel koruma tedbirlerinden biridir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 100. maddesinde düzenlenen tutuklama kararı, bir kişinin suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu durumlarda, kaçma, delilleri yok etme, değiştirme veya gizleme ihtimaline karşı alınan geçici bir özgürlük kısıtlamasıdır. Tutuklama kararı, savcı tarafından talep edilebilir veya hâkim doğrudan tutuklama kararı verebilir. Ancak, tutuklama, temel bir insan hakkı olan özgürlüğün ciddi şekilde kısıtlanması anlamına geldiği için sadece belirli şartlar altında uygulanmalıdır.
Tutuklama kararı, suç işlendiğine dair güçlü şüpheler ve bunun yanı sıra kaçma ya da delilleri karartma riski gibi nedenlerle verilir. Özellikle “kuvvetli suç şüphesi” ve “tutuklama nedenlerinin varlığı” CMK’nın 100. maddesinde açıkça belirtilmiştir. Bu iki şarttan biri bile mevcut değilse tutuklama kararı verilemez. Bu, keyfi tutuklamaların önlenmesi amacıyla düzenlenmiş bir güvence niteliği taşır.
Tutuklama, soruşturmanın sağlıklı yürütülebilmesi için verilen geçici bir tedbirdir ve asla cezalandırma amacı taşımaz. Kişi henüz mahkemece suçlu bulunmamış, yalnızca şüpheli konumundadır. Bu nedenle de tutuklama süresi sınırlıdır. CMK m. 102’de, soruşturma evresinde tutukluluğun en fazla bir yıl (zorunlu hallerde en fazla 1,5 yıl) sürebileceği belirtilmiştir. Soruşturma sürecinde makul bir süre içinde yargılama tamamlanmadığında, kişi serbest bırakılabilir.
Uluslararası hukuk açısından da tutuklama tedbiri dikkatle incelenmesi gereken bir konudur. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesi, kişi özgürlüğü ve güvenliğini koruma altına almıştır. Bu bağlamda, tutuklama ancak kanunla öngörülen hallerde, hukuka uygun bir biçimde gerçekleştirilebilir. Tutuklanan kişiler, özgürlüklerinin haksız yere kısıtlanması halinde AİHM’ye başvuru yapabilirler.
2. Tutuklanan Kişinin Hakları Nelerdir?
Tutuklanan kişilerin hakları, hem ulusal hukuk normlarına hem de uluslararası insan hakları standartlarına dayanmaktadır. Bu haklar, tutuklunun adil bir yargılama sürecine tabi tutulmasını ve kötü muameleye karşı korunmasını sağlamayı amaçlar. Türkiye’de bu haklar, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi yasal düzenlemelerle güvence altına alınmıştır. İşte tutuklanan kişilerin başlıca hakları:
2.1. Tutuklanma veya Suçlanma Nedenlerini Öğrenme Hakkı
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesi, tutuklanan bir kişinin hangi suçlamalarla karşı karşıya olduğunu bilme hakkını tanır. Bu, tutuklanma kararının verilmesiyle eş zamanlı olarak, tutuklanan kişinin suçlandığı fiilleri açıkça öğrenme hakkına sahip olmasını gerektirir. Kişiye hangi suçu işlediği iddia edilerek tutuklandığı derhal bildirilmelidir. Bu bildirim, avukat aracılığıyla yapılabilir ve kişi bu suçlamalara karşı savunma yapma hakkını kullanır.
2.2. Haklarını Öğrenme Hakkı
Tutuklanan kişi, hangi haklara sahip olduğunu bilme hakkına sahiptir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesine göre, tutuklanan kişiye hakları açık bir dille anlatılmalıdır. Bu hakların en başında avukat talep etme, susma hakkı, yakınlarıyla haberleşme hakkı gibi temel güvenceler gelir. Bu bildirim, hem yazılı hem de sözlü olarak yapılabilir, ancak kişinin bu haklardan haberdar olduğunun kayıtlara geçmesi önemlidir.
2.3. Kanıtlara Erişim Hakkı
Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan kanıtlara erişim hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Tutuklanan kişi, kendisine yöneltilen suçlamaların hangi delillere dayandığını bilmek ve bu delillere erişebilmek hakkına sahiptir. Bu, savunma hazırlığı açısından son derece önemlidir. Savunma makamı, tutuklamaya neden olan delillere ulaşarak, bu delillerin hukuka uygun olup olmadığını sorgulayabilir ve delillerin çürütülmesi için gerekli adımları atabilir.
2.4. Avukat Yardımından Yararlanma Hakkı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesi, tutuklanan kişinin avukat yardımından yararlanma hakkını düzenler. Tutuklanan kişi, savunmasını hazırlamak ve kendisine yöneltilen suçlamalara karşı koymak için bir avukat tutabilir. Eğer kişi bir avukat tutacak maddi imkana sahip değilse, devlet tarafından bir avukat atanır. Bu, savunma hakkının eksiksiz bir şekilde kullanılmasını sağlar. Avukatın bulunmadığı hallerde alınan ifadeler ve işlemler geçersiz sayılabilir. Bu nedenle, tutuklu kişi, savunma hakkını eksiksiz şekilde kullanmalıdır.
2.5. Susma Hakkı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 147. maddesi uyarınca, tutuklanan kişinin, kendisi aleyhine kullanılabilecek beyanlarda bulunmama hakkı, yani susma hakkı vardır. Susma hakkı, kişinin kendi aleyhine delil sunma zorunluluğundan koruma sağlar ve kişinin ifadesinin baskı altında alınmasını önler. Susma hakkı, hem sorgulama aşamasında hem de yargılama sürecinin diğer safhalarında kullanılabilir. Bu hak, kişiyi zorla itiraf ettirilmekten korumayı amaçlayan temel bir insan hakkıdır.
2.6. Kefaletle (Güvenceyle) Salıverilmeyi İsteme Hakkı
Kefalet, tutuklama tedbirine karşı bir alternatif olarak kullanılan bir uygulamadır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109. maddesinde düzenlenen adli kontrol hükümleri çerçevesinde, kişi belirli bir güvence bedeli ödeyerek tutuksuz yargılanabilir. Kefaletle salıverilme, genellikle kaçma riski olmayan ve delilleri karartma tehlikesi bulunmayan kişiler için uygulanır. Mahkeme, kefaletle serbest bırakılma şartlarını değerlendirirken, kişinin ekonomik durumu ve suçun niteliği gibi unsurları göz önünde bulundurur.
2.7. Yakınlarıyla Görüşme Hakkı
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün yönetmelikleri uyarınca, tutuklu kişilerin aileleri ve avukatlarıyla görüşme hakları vardır. Bu hak, hem psikolojik destek alma hem de hukuki süreç hakkında bilgi edinme açısından önemlidir. Görüşmeler belirli kurallara tabidir ve tutuklunun güvenliğini sağlamak amacıyla denetim altında gerçekleştirilebilir. Ancak bu hak, kişinin sosyal çevresinden kopmasını engeller ve savunma hazırlığında avukatıyla sürekli iletişimde olmasını sağlar.
2.8. Tutukevindeki Koşullara İlişkin Haklar
Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza İnfaz Kanunu çerçevesinde, tutuklu kişiler tutukevlerinde insani koşullar altında tutulma hakkına sahiptir. Bu hak, yeterli beslenme, hijyenik yaşam koşulları, sağlık hizmetlerine erişim gibi unsurları kapsar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi, işkence ve kötü muamele yasağını getirir. Türkiye’de tutuklu kişilerin bu şartlara uygun koşullarda tutulmadığı durumlarda, AİHM’ye başvuru yapma hakkı doğar.
AİHM, Türkiye aleyhine ihlal kararı verebilir. AİHM’nin verdiği kararlar bağlayıcıdır ve bu kararlar uyarınca tutuklu kişi serbest bırakılabilir veya tazminat talep edebilir.
3. Tutuklama Kararına İtiraz
Tutuklama kararına karşı itiraz, kişinin özgürlük hakkını koruma amacı taşıyan önemli bir haktır. Bu süreç, hem iç hukukta hem de uluslararası hukukta güvence altına alınmıştır. Türkiye’de tutuklama kararına karşı yapılacak itirazlar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 101 ve 271. maddeleri kapsamında düzenlenmiştir. Bu maddelere göre, tutuklanan kişi veya avukatı, tutuklama kararının kaldırılması veya adli kontrol tedbiri uygulanması talebiyle bir üst mahkemeye başvurabilir.
Tutuklama kararına itiraz süreci, mahkemeye yazılı bir dilekçe sunarak başlatılır. İtiraz dilekçesinde, tutuklama kararının hangi gerekçelerle hukuka aykırı olduğu belirtilmelidir. Bu gerekçeler, delillerin yetersizliği, kuvvetli suç şüphesinin bulunmaması, tutuklama nedenlerinin mevcut olmaması veya tutukluluğun orantısız olması gibi hukuki temellere dayanabilir. İtiraz başvurusu, tutuklama kararını veren mahkemeye yapılır; mahkeme dosyayı, itirazı incelemeye yetkili üst mahkemeye gönderir.
Üst mahkeme, dosya üzerinden veya gerekirse duruşmalı olarak inceleme yapar ve kararı verir. Bu süreçte, savunma hakkı çerçevesinde tutuklu kişinin avukatı delillerin hukuka uygun olmadığını veya başka adli kontrol tedbirlerinin yeterli olacağını ileri sürebilir. İtirazın kabul edilmesi halinde, tutukluluk hali sona erer ve kişi serbest bırakılır ya da adli kontrol tedbiri uygulanır. İtirazın reddi durumunda ise tutukluluk hali devam eder.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuru hakkı da tutuklama kararlarına karşı önemli bir itiraz mekanizmasıdır. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) uyarınca, kişi özgürlüğü hakkının ihlali iddiasıyla AİHM’ye başvuru yapılabilir. Özellikle keyfi tutuklamalar veya makul sürede yargılama yapılmaması durumlarında, AİHM, Türkiye aleyhine ihlal kararı verebilir. AİHM’nin verdiği kararlar bağlayıcıdır ve bu kararlar uyarınca tutuklu kişi serbest bırakılabilir veya tazminat talep edebilir.
4. Haksız Tutuklama Nedeniyle Tazminat Davası
Haksız tutuklama nedeniyle tazminat davası açma hakkı, kişilerin hukuka aykırı olarak özgürlüklerinden mahrum bırakılmaları durumunda devreye giren önemli bir haktır. Türkiye’de bu hak, Anayasa’nın 19. maddesi ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Haksız tutuklama, suçsuz bir kişiye yönelik verilen tutuklama kararının sonradan haksız olduğunun anlaşılması veya tutuklamanın hukuka aykırı şekilde uygulanması halinde ortaya çıkar.
Haksız tutuklanan kişi, beraat etmesi veya tutuklamanın hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesi durumunda, devlete karşı tazminat davası açabilir. Bu tazminat davası, hem maddi hem de manevi zararların tazminini kapsar. Maddi tazminat, kişinin tutuklu kaldığı süre boyunca uğradığı maddi kayıpları (örneğin gelir kaybı, işten ayrılma gibi) karşılamayı amaçlar. Manevi tazminat ise kişinin haksız yere özgürlüğünden mahrum kalmasının yol açtığı psikolojik ve sosyal zararları telafi eder.
Tazminat davası açabilmek için, kişinin beraat etmesi veya tutukluluğun haksız olduğunun mahkeme tarafından tespit edilmesi gerekir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142. maddesi, tazminat davasının, beraat kararının kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde ve her hâlükârda kararın kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıl içinde açılması gerektiğini belirtir. Bu süreler içinde başvurulmaması halinde, tazminat hakkı zamanaşımına uğrar.
Tazminat davasında, mahkeme haksız tutuklamanın neden olduğu zararları detaylı olarak inceleyip, adil bir tazminata hükmeder. Tazminat miktarı, kişinin tutuklu kaldığı süre, uğradığı maddi kayıplar ve manevi zararın derecesine göre belirlenir. Haksız tutuklama nedeniyle açılan tazminat davaları, devletin hukuk sistemine olan güveni pekiştirici bir etkisi bulunmaktadır. Bu davalar, hukuka aykırı uygulamaların yaptırımsız kalmasını engeller ve bireylerin haklarının korunmasını sağlar.
5. Ceza Yargılaması Sürecinde Avukatın Önemi
Ceza yargılaması sürecinde avukat bulundurmak, adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından biridir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 150. maddesi, ceza yargılamalarında sanık veya şüphelinin avukat yardımı almasının zorunlu olduğunu düzenler. Özellikle tutuklu yargılamalarda, savunma hakkının eksiksiz kullanılabilmesi için avukatın varlığı hayati önem taşır.
Avukat, ceza yargılaması sürecinin her aşamasında müvekkilini temsil eder ve onun haklarını korur. İddianamenin hazırlanması, delillerin toplanması, sorgulama süreci ve duruşmalar sırasında, avukatın görevi, müvekkilinin aleyhine olan hususları sorgulamak, delillerin hukuka uygunluğunu denetlemek ve savunma hazırlamaktır. Avukat aynı zamanda, tutuklu kişinin haklarının ihlal edilmemesi için de mücadele eder.
Ceza yargılaması, karmaşık ve teknik bir süreçtir. Hukuk bilgisi yeterli olmayan bir bireyin, bu süreçte haklarını etkili bir şekilde savunması zor olabilir. Avukat, müvekkilinin aleyhindeki suçlamaları detaylı şekilde inceleyip, savunma stratejileri geliştirir. Aynı zamanda, müvekkilinin haklarını koruma altına alır ve olası hukuka aykırı uygulamalara karşı itiraz mekanizmalarını kullanır. Özellikle tutuklama tedbirine karşı itiraz, kefaletle salıverilme talepleri ve delil yetersizliğine dayanan beraat talepleri avukat tarafından yürütülür.
Türkiye’de özellikle ağır ceza davalarında, sanık veya şüpheliye avukat bulundurulması zorunludur. Eğer kişi maddi durumu nedeniyle bir avukat tutamıyorsa, devlet tarafından bir müdafi atanır. Avukatın yokluğunda alınan ifadeler ve gerçekleştirilen işlemler geçersiz sayılır. Bu, savunma hakkının ihlal edilmemesi adına getirilmiş önemli bir güvencedir.
Ceza yargılamasında avukatın varlığı, sadece müvekkilini değil, aynı zamanda adalet sisteminin bütünlüğünü de korur. Çünkü savunma makamının eksiksiz şekilde temsil edilmesi, adil bir yargılamanın temel şartıdır. Bu nedenle, avukatın etkin savunma yapması, hem bireyin haklarının korunmasını sağlar hem de yargılamanın adil ve tarafsız bir şekilde sonuçlanmasına katkıda bulunur.
Avukat Desteği
Randevu almak için çalışma saatleri içerisinde aşağıdaki telefon aracılığı ile ulaşabilir veya aşağıdaki adrese mail atabilirsiniz.
Gizlilik
Avukatlık mesleğinin en önemli etik ilkelerinden biri gizlilik olup, hukuk büromuz; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile belirlenen gizlilik ve sır saklama ilkesini büyük bir özen ve hassasiyet göstererek uygulamaktadır. Bununla beraber ofisimiz, müvekkillere ait bilgi, belge ve verileri sır tutma yükümlülüğü ve veri sorumluluğu kapsamında gizli tutmakta, üçüncü kişilerle ve kurumlarla hiçbir durumda ve hiçbir şekilde paylaşmamaktadır. Bu bağlamda ofisimiz, dava dosyaları ile ilgili sır saklama yükümlülüğüne uyulacağını yazılı olarak da ilke edinmiştir.